HÜNK?

2020 yılında Instagram üzerinde doğan ve bir seneden kısa sürede 20.000'i aşkın mutfak sevdalısının kalbini çalan HÜNK, dünyanın dört bir yanından ve çeşitli mutfak kültürlerinden gelen farklı tarifleri paylaşmaya 2021'den beri bu blog ile devam ediyor. Tarifleri okuyan ve tadan herkesin aklında hep aynı soru: "Nedir bu HÜNK? Kimdir bu HÜNK? Neden HÜNK? HÜNK?!"
Merhaba, ben Hünkar Liked It; nam-ı diğer, HÜNK!
Lisans eğitimimi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında, yüksek lisansımı ise İnsan Hakları Hukuku dalında tamamladım. İnsancıl Hukuk (Savaş Hukuku) ve Mülteci Hukuku konularında uzmanlık eğitimleri aldım. 2010 yılından beri çeşitli sivil toplum kuruluşlarının ve uluslararası örgütlerin mültecilere destek ve hukuki yardım sağlayan projelerinde çalışmaya devam ediyorum. Bir dönem, siyaset/tarih alanında, İngilizce ve Fransızcadan Türkçeye kitap çevirileri yaptım. Ana dilim Türkçe ancak buna yakın denebilecek seviyede Fransızca ve İngilizce biliyorum. İtalyanca, Arapça ve Farsçayı aradan kelimeler seçerek anlamaya çalıştığımda bazen başarılı oluyorum. Hatta İtalyancayı biraz konuşmayı da becerebiliyorum.
İşim sayesinde 2010 yılından beri hem Orta Doğu’daki pek çok ülkeyi ziyaret edip mutfağını tatma fırsatı buldum, hem de Türkiye’ye göç veren ülkelerden gelen pek çok insanla beraber çalışma şansım oldu. Ülkelerinin mutfağına ilgi duyduğumu fark eden iş arkadaşlarım bana kendi ülkelerinin lezzetlerini tanıttılar, anlattılar, bazen pişirdiler, bazen beni kendi ülkelerinden göçmenlerin İstanbul’da açıp işlettiği lokantalara götürdüler, o da olmuyorsa annelerinden tarif alıp bana yolladılar. Kısacası, benim gittiğim ülkelerde çok beğendiğim bir yemek olursa tarifini almak için restoranın şefiyle görüşmek için verdiğim uğraş bile, bu arkadaşlarımın bana kendi mutfaklarından bir lezzeti tattırmak için gösterdikleri çabanın yanında sönük kalır.
Ama neden girdiler bu kadar zahmete? Bence cevap çok açık: çünkü yemek, gelenektir; kültürdür, gurur ve aidiyet kaynağıdır. Canını kurtarmak için veya daha iyi bir hayat uğruna — her durumda, insan göç ederken mutfak kültürünü de yanında götürür.
Kimini tek bir parça eşya bile alamadan kaçarak terk etmek zorunda kaldığı topraklara ve çocukluğuna, gençliğine bağlayan tek şey, zihninde ve kalbinde taşıdığı kültürel miras ve anılardır. Kimi 2. veya 3. nesil göçmen için ise mutfak kültürü, aile yadigarı olarak görüp size gururla gösterdiği bir hazinedir.
Ben ise, özellikle 2010'dan beri, böyle bir hazineden yoksun olduğumu çokça hissettim. Oysa ben de dört bir koldan göçmen olan bir ailenin torunuyum: babamın babası, henüz 10'lu yaşlardayken (1920'lerde) Kosova'nın Priştine yakınlarındaki İpek kasabasından İstanbul'a göç etmiş. Babamın anneannesi, Selanik'te doğup Türkiye'ye gelin gelmiş. Annemin babasının ataları bilmediğimiz bir tarihte Selanik'ten Türkiye'ye gelmişler. Annemin annesinin kökleri ise tam bilinmiyor çünkü Ege'deki bir yörük köyüne atanan bir öğretmenin çocuğu olarak o köyde doğmuş; henüz 10 yaşına basmadan hem annesini hem de babasını kaybedince soyağacını hiçbir zaman tam olarak öğrenememiş. Böyle anlatınca, göçmenliğin her an içimde hissettiğim bir kimliğe dönüştüğünü sanmış olabilirsiniz. Fakat bu ailelerin her biri, içinde yaşadıkları kültürü, geçmişi silercesine kabullenmeye o kadar istekli davranmış ki çocuklarına Türkçeden başka bir dil bile öğretmemişler. Yani hazine bir yerlere gömülmüş ve orada kalmış. Misal, canım dedemin pırasa sevmesi, her çorbayı "papara" yaparak yemesi ve babaannemin kayınvalidesinden öğrendiği "sulu biftek" haricinde Arnavut mutfağına dair bana pek bir "hazine" aktarılmadı.
Bu yoksunluktan mı bilmem, ben de bulabildiği her farklı mutfağa hayran kalan, daha çok öğrenmek için sürekli yemek kitapları toplayan ve mutfağını farklı kültürlerin yemekleriyle şenlendirmek için çabalayan bir HÜNK oldum. Profesyonel yaşamda iltica ve mülteciler alanına duyduğum ilgi de şüphesiz, bu üstü örtülü "göçmenlik" halinden kaynaklandı.
Şimdi, yıllar boyunca bu yoğun ilgi ve araştırmalar sonucunda biriktirdiğim bilgileri, bu blog vasıtasıyla sizlerle paylaşıyorum. Türkiye'de bilinmeyen veya unutulmaya yüz tutan yemeklerin tariflerini bulabileceğiniz bir Türkçe kaynak yaratmaya çalışıyorum. Zira İngilizce (veya kullanımı yaygın olan başka bir yabancı dil) bilmeyen bir insanın, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen ve orjinaline sadık kalan özgün yemek tariflerine ulaşabileceği Türkçe kaynak sayısı, maalesef çok az. Bu boşluğu doldurmak zor gibi görünse de, bu yolda yavaş ama sağlam adımlarla ilerliyorum ve bu şekilde azimle devam etmeye kararlıyım, sevgili HÜNKperverler! Takipçilerimden gelen her güzel söz ve yorumda emeğimin karşılığını aldığımı hissederek, amatör olarak başladığım bu çalışmaya çok daha büyük bir şevkle sarılıyorum.
Denediğiniz tariflerimin fotoğraflarını bana Instagram üzerinden veya e-posta ile gönderirseniz çok sevinirim.
Son olarak not etmek isterim ki HÜNK'teki tarifleri, fotoğrafları, yazıları, kitap yorumlarını ve videoları ben tek başıma üretiyorum – hatta bu web sayfasının tasarımını ve yönetimini de kendim yapıyorum. Instagram, Youtube, e-posta ve bu blog üzerinden gelen her yoruma ve mesaja bizzat cevap veriyorum. Kısacası, zamanımın çok büyük bir kısmını HÜNK çalışmalarına ayırmaya öylesine alıştım ki ben artık HÜNK'süz bir yaşam tahayyül edemiyorum. Büyük bir zevkle hazırladığım bu blog, umarım sizin mutfağınızın da ufkunu genişletir.
Şimdiden afiyet olsun, sofranız şen olsun, kıymetli HÜNKçüler! HÜNKcüğünüzden hepinize tabak dolusu sevgiler!